Kökboya’nın çocuk giysilerinde kullanılmaya başlanması hikâyesi

Kökboya alanında Türkiye’nin en yetkin bilim insanlarından olduğunu bildiğim; hocam, Prof. Dr. Recep Karadağ ile çalışırken şöyle demiştim: ‘Biz şu ân halı ve kilim iplerine kökboya uyguluyoruz. Biz bunu başka bir evreye taşıyabilir miyiz?’

Hocam da bana dönüp şöyle söylemişti: “O zaman alternatifleri söyle. Onu uygulayalım.”

İşte 2000’li yılların başında bebek ve çocuk giysilerinin kökboya ile renklendirilme süreci bu şekilde başlamış oldu.

Şu ân çok farklı alanlarda biz kökboya kullanıyoruz. Çünkü hep şunu görüyoruz: Gelenek hayatın içerisine dâhil edildiğinde çok etkin sonuçlar veriyor. Kökboya, Türkiye için bir ‘Dünya Markası’ değerine sahip yaşam kültürü ve sanatıdır. Kökboya, toksik ya da kanserojen madde içermediği için sadece Türkiye değil dünyada da yeniden büyük önem kazanmıştır.

Doğa ananın en güzel renklerinin izinde bir bilinç yaratmak için çalışmaya devam ediyorum.

Aslında kendimi tanımlarken akademik kimliğimin ötesinde bir Yörük çocuğu olarak tanıtmak her zaman daha doğru geliyor. Çünkü yaşadığım belli eğitim süreçlerine kadar geçen süreç içerisinde hayatımın birçok noktasında kara çadırda, kıl çadırda ve dağlarda geçti. Bu benim kendi dünyamda çok farklı kapıların açılmasına neden oldu aslında. Çünkü dağda yaşadığınızda çevrenizde gördüğünüz, muhatap olduğunuz bitkiler var, hayvanlar var, dağlar var. Bu da sizi daha farklı bir hâle getiriyor.

“-Bütün arayışım çocukluğumda bıraktığım o renkleri yeniden bulmak için…”

Çocukluğumda hatırladığım köyümüzde boyacı teyze vardı. Ve o boyacı teyzenin yanına gittiğimdeki duyduğum hisler, oradaki renklerin dönüşümü, o bitkilerle oradaki gelişen süreç beni çok etkilemişti. Aslında bütün arayışım çocukluğumda bıraktığım o doğanın renklerini yeniden bulmak için…

Bitkilerin hepsinin kendine göre dönemleri var. Dağın bir yamacında güneşi çok alan yerdeki bitkinin verdiği boyar madde ile gölge taraftakilerin bile farklı farklı renk tonları oluşuyor. Onların dağın güneş ışığını alma açısına, iklim özelliklerine, bitki örtüsüne dikkat ederek ve sadece mevsimi geldiğinde toplama yapmaya çalışıyorum.

Kökboyalar özellikle çevreye zarar vermemesi noktasında çok önemli. Çünkü hiçbirinde toksik ya da kanserojen madde içermeyen özelliğe sahip boyarmadde kaynakları. Tamamen bitkisel ve biz bunların birçoğunu bitki çayı olarak da tüketiyoruz. Şifalı bitkiler olarak da kullanıyoruz. Bu noktada çok önemli…

Endüstriyel anlamda yapılan boyamaların birçoğunda asıl boyama ile ilgili değerlere dikkat edilse bile boyamadan sonraki atıkların çevreye çok ciddi zararlar verdiğini biliyoruz.

Bunların aynı zamanda sulara karışması, günümüzün ve geleceğin en büyük problemlerinden birisi olan susuzluk ve küresel ısınma konusunda çok olumsuz etkileri olduğunu düşündüğümüzde kökboya ile renklendirilmiş tekstil ürünlerinin hayatımızın içerisine dâhil edilmesinin ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Sanat açısından en güzel tarafı da yaratıcılık boyutudur. Bir boya kazanının içerisine giren bir çile yünün, beyaz bir ipin boya kazanından çıktıktan sonraki o sarı renge dönüşümü, başka bitkilerle farklı renkler elde etmeniz o kadar çok heyecan veriyor ki.

Aslında oradan çıkan her bir sarı işte ağustos sonundaki ekinlerin biçilmesinden sonra kalan o malazların, anızların sarısını hatırlatıyor çocukluğumdaki…

Hep söylediğim gibi oradaki elde ettiğim her bir renkle kendi dünyamdaki kendi çocukluğuma gidiyorum. Onunla bağlar kuruyorum. Belki de bana çok büyük heyecan vermesinin nedeni buradan kaynaklanıyor.

Kökboya yerel kalkınma sağlar

“-Benim için kıymetli olan insanların hayatlarına değer üretmekti. Şükür başardık.”

Kökboya uygulamasını ne kadar yaygınlaştırıp geliştirebilirsek o kadar etki ve fayda sağlanacağını düşünüyorum.

Anadolu’nun hiç tanımadığım bir köyündeki kadın, erkek, çocuk gidip dağlardan bitki, çiçek toplayıp; onu kurutup pazarlamasını gerçekleştirir hayatlarına bir kıymet katarsa ben o oranda mutlu olacağım. Ve ben onları hiç tanımasam; hayatımın tüm evresinde görmesem dâhi artı değer oluşturacağım. Bu benim için en kıymetli olan yönüydü. Ve bunu da bugün çok şükür başarmaya başladık.

Artık daha çok umutluyuz. Azimle, kararlılıkla, geçmişin köklerini, bilimin aydınlığında günümüze kazandırmaya devam ediyoruz.

Türkiye’de kökboya alanında kullanılabilecek olan 400 bitki türü var.

Edirne’de Türk Kırmızısı olarak da tanımlanan Kökboya bitkisinin (Rubia tinctorum) ziraatının yapılmaya başlanması da ilham ve cesaret veren gelişmeler olmuştur.